Nasuh Mitap'ın Hayatı ve Mücadelesi
NASUH MİTAP
1947 yılında Kırklareli’nin Yayla Mahallesi’nde Lozan mübadili bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi[1]. 1955-60 yıllarında evlerinin hemen karşısındaki Tevfik Fikret İlkokulu’na gitti. Yoksulluk nedeniyle güçlükle de olsa, Ortaokul ve Liseyi Kırklareli’nde tamamladı.
Ortaokul ve lise yıllarında (1960-66) ülkede 10 yıllık sağcı DP iktidarını sonlandıran 27 Mayıs ihtilalinin de etkisiyle nispeten ilerici bir iklim hâkimdi. Okumaya ve bilime meraklı Nasuh da bu iklimde yetişiyor, ilerici öğretmenleri sayesinde ulaşabildiği makale ve kitapları büyük bir iştahla okuyor, içselleştiriyordu. (Bu dönemde spora da ilgi duymuş, güreş ve boks alanında liselerarası müsabakalara katılmış, çeşitli dereceler almıştır.) Okurken bir yandan çiftlikte ailesine yardım etti, liseden mezun olduktan sonra üniversiteye kaydolana dek yol inşaatlarında puantör ve işçi olarak da çalıştı.
Nasuh Mitap, henüz lise yıllarında kendini “sosyalist” olarak
tanımladı ve bunu bir yaşam biçimi olarak benimsedi. Liseyi bitirdiğinde temel
sosyalist metinleri okumuş bir TİP (Türkiye İşçi Partisi) sempatizanıydı.
1968’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi. 12 Mart’ta 2 yıllık cezaevi süreci ve Devrimci mücadele ile geçen yıllara rağmen, Siyasal’dan Ocak 1977’de iyi dereceyle mezun olabilmiştir.
1968’de gerek akademik kadro gerekse sol ve sosyalist
düşüncenin temsili ve gelişimi yönünden ülke şartlarına göre ileride olan Ankara
Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF), Nasuh Mitap’ın devrimci teori ve pratiğinin
gelişiminde önemli etkenlerden biridir. Fakülteye adımını atar atmaz SBF Sosyalist
Fikir Kulübü’ne giren Nasuh Mitap, burada Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir, Kamil
Dede, Mehmet Beşli, Yusuf Küpeli, İlhami Aras, Zafer Kutlu, Mustafa Kaçaroğlu, Cengiz
Zabcı gibi isimlerle tanışmış ve FKF[2] çatısı altında bu grupla birlikte yürütülen eylemlerde görev almaya başlamıştı.
Ankara Hukuk’tan Oğuzhan Müftüoğlu, ODTÜ’den Koray Doğan, Ankara Yüksek
Öğretmen Okulu’ndan Ertan Önal, Erkek Teknik Öğretmen’den Ali Başpınar, Sedat
Kesim ve Siyasal’dan Ali Alfatlı ile de aynı (71 öncesi) dönemlerde bu
ilişkiler çerçevesinde tanıştığı bilinmektedir.
1969 Ekiminde, FKF’nin DEV-GENÇ’e dönüşümü sürecinde yine
Mahir Çayan ve arkadaşlarıyla ortak tavır aldı, Aralık 1969’da İzmir’de 6.
Filo’yu denize döken DEV-GENÇ’lilerin arasındaydı.
Sürecin devamında Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (THKP-C)
olarak adlandırılan ve kadrolarının en büyükleri 26 yaşında olmasına rağmen
Türkiye devrim tarihinde büyük izler bırakan parti-cephe hareketine dâhil oldu[6].
Mayıs 1970’te Hüseyin Cevahir’in başkan seçildiği genel kurulda SBF-DER’in
yönetimine Sebahattin Kurt ile birlikte girdi. Bir yandan akademik/demokratik
haklar bağlamında gençlik mücadelesi sürerken, diğer yandan fabrikalarda,
köylerde, gecekondu mahallelerinde yoğun bir devrimci pratiğin ve örgütlenme
faaliyetinin içinde oldu. 12 Mart darbesinin ardından, (72’de Mahir Çayan ve
arkadaşlarının Maltepe firarından sonra Ankara’da barınmalarına yardım ederken)
yakalandı ve önce Ankara’da, ardından İstanbul Selimiye cezaevinde 2 yıl kadar
tutuklu kaldı.
(1974 başlarında tahliye olduğunda, henüz 27 yaşındaydı. Arkadaşlarından
Koray Doğan sırtından vurularak, Hüseyin Cevahir operasyonda çatışarak düşmüş; “liderim”
dediği Mahir Çayan ve aralarında Sebahattin Kurt, Sinan Kazım Özüdoğru, Ertan
Saruhan gibi devrimci arkadaşlarının bulunduğu On’lar Kızıldere’de katledilmiş,
faşist darbe ve devamındaki operasyonlarla DEV-GENÇ ve THKP-C süreci
kazanımlarının önemli bir bölümü yitirilmişti.)
Hemen Ankara’ya döndü, parti-cephe kadrolarının cezaevinde olduğu süreçte hareketin nüvesini canlı tutan (bir kısmı 71 öncesi arkadaşları, bir kısmı genç kuşaktan) Siyasal, ODTÜ, Yüksek Öğretmen Okulu çevrelerinde faal Ali Alfatlı, Ali Başpınar, Sedat Kesim, H. İbrahim Arı, Melih Pekdemir, Taner Akçam, Mehmet Ali Yılmaz gibi gençlik liderleri ile bir araya gelerek hareketin toparlanması sürecini üstlendi[7].
Bu süreçte, 75 ortalarına dek birlikte hareket ettikleri
diğer eski parti-cephelilerden M. Kaçaroğlu ve arkadaşları ile bazı konularda
görüş ayrılığı ortaya çıkmış, başlangıçta “Nasuhçular
– Kaçarcılar” olarak tarif edilen bu gruplaşma, hareketi Devrimci
Gençlik/Devrimci Yol – Kurtuluş ayrımına götürmüştür. (Bu ayrımda, eski
arkadaşlarından Oğuzhan Müftüoğlu ile birlikte hareket etmişlerdir.)
75 sonlarında “anti-emperyalist
ve anti-faşist bir eylem programı etrafında gençliğin devrimci birliğini
sağlamak için” yeni kuşakla ihtiyarlar[8]
bir araya gelerek, “Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Devrimci Gençlik”
dergisini çıkarmaya başladılar.
Devrimci hareketin birliğini ve partileşmeyi bir hedef olarak koyan “Bildirge” etrafında, katı bir hiyerarşik yapıya bağlı olmayan ve dergide yayımlanan ilkeler üzerinden yerelde eylem birliği kuran bir yöntem gelişiyordu. Devrimci Yol, siyasi içerikli bir dergi olmanın ötesinde, Türkiye koşullarının somut tahliline dayalı Marksist-Leninist devrimci siyaset üreten özgün bir hareketin yayın organı olacaktı. Devrimci Gençlik döneminden taşınan birikim ve ilişkiler genişlemiş, henüz 1978 başlarında Devrimci Yol’un düzenlediği mitinglere devrimci gençlerle birlikte halktan da kitlesel katılım görülmeye başlanmıştı. 1977 Kanlı 1 Mayıs’ında yaşanan katliam ve neredeyse her gün en az birkaç devrimcinin katledildiği faşist saldırıların artarak süren şiddeti, ağırlıklı olarak Devrimci Yol’un yarattığı direnç ve heyecanla kısa sürede atlatılıyor, faşist saldırılara karşı halkın direnişi örgütleniyordu.
(1977’den 12 Eylül darbesine giden süreçte Devrimci Yol hareketi halk içinde, fabrikalarda, köylerde önemli mevziler kazanmıştır. Yurdun dört bir yanında zulme ve faşizme karşı örgütlenen mitingler, direniş komiteleri, Fatsa’da Terzi Fikri önderliğinde demokratik halk iktidarı deneyimi, günlük gazete yayımlanması gibi sayısız kazanımdan söz edilebilir. Bu kazanımlara karşılık devlet destekli paramiliter güçlerin saldırıları her geçen gün geometrik olarak artmış, örgütlü devrimcilere, sol düşüncedeki öğrencilere, öğretim üyelerine ve gazetecilere yönelik saldırıları, mezhep ve ırk odaklı katliamlar (Maraş ve Çorum) takip etmiştir. Koşullar/imkânlar, artan faşist şiddete karşı bir cephe savaşına, bunu tümüyle önlemeye veya buna misliyle karşılık vermeye yetmediğinden/yetmeyeceğinden, direniş ve savunma stratejisinin ön planda tutulması gerekmiş, Devrimci Yol da bu direniş ve öz savunmada halkın içinde ve yanında yer alarak gelişmiştir.)
1991’de eşi ve oğluyla birlikte İzmir’e yerleşti. Bu yıllarda
devam eden tartışma sürecinde özeleştiri vererek; “kamyonu devirmişiz bir kere, bir daha direksiyona geçmek olmaz” dedi ve artık bir lider pozisyonunda olmayacağını, hayatını bir devrimci nefer
olarak sürdüreceğini, üzerine düşen görevleri yerine getireceğini belirtti.
Devamında, İzmir’de ve Anadolu’nun çeşitli kentlerinde yerel gazeteler
çıkartılması yönündeki girişimlere katkı verdi. 1992/94 yerel seçimlerinde 13
ilde bağımsız adaylar gösterilmesi yönündeki çalışmalara katıldı. Kasım 1992 Çiğli
yerel seçimlerinde bağımsız aday Cemal Çakıcı’nın kampanyasında bilfiil
çalıştı.
1996’dan itibaren Kırklareli’ndeki baba topraklarında,
1968’de bıraktığı yerden tekrar başlamaya karar verdi. Doğayla iç içe olmak, (uzun
yıllar dört duvar arasında kalmış olmanın da etkisiyle) çocukluğundaki ufuklara
bakmak istiyordu. 2001’de kalıcı olarak Kırklareli’ne yerleşti.
Buna karşın siyasetle bağını hiçbir zaman koparmadı; görüş ve deneyimlerini yeni kuşaklara aktarmak,
güncel koşullarda devrimci duruşa dair düşüncelerini paylaşmak üzere başta
İstanbul olmak üzere Ankara, İzmir ve çeşitli bölgelerde toplantılara katıldı, ziyarete
gelenlerle görüştü, güncele dair saptamaları ve öngörüleri[11],
son güne kadar ilk günkü keskinlikte hedefini tutmuş ve doğrulanmıştır.
Gördüğü ağır işkencelerin ve cezaevi sürecindeki açlık grevlerinin sebep olduğu bilinen ileri evre mide kanseri nedeniyle 1 Mayıs 2013’te ağır bir ameliyat geçirdi. Bu ameliyatın ve hastalığının arkadaşlarınca bilinmesini istemedi. Ameliyat sonrası 4-6 ay ömür biçilmesine rağmen 18 ay boyunca “yine” direndi. Bu direnişte gezi isyanını görmesinin de önemli bir payı olduğunu söyler, gençlere güvenilmesini, umudun kaybedilmemesi gerektiğini telkin ederdi.
Nasuh Mitap hepimizi çok sevdi. Yüreğinde çok genç yaşlarda güneşe gömülen yoldaşlarının ilk günkü acısı ve devrime olan inancıyla, 3 Kasım 2014 gecesi hatırasını yoldaşlarına emanet ederek sonsuzluğa yürüdü.
[1] Babası Nasuh Yunanistan’ın Drama kentinden, annesi Hasibe de Selanik’ten 1920’lerde Kırklareli’ne göçenlerdendir. Hasan, Hasibe, Hayrettin ve Hatice adında dört kardeşinden Hayrettin Mitap ve Hatice Mitap İmre hayatta olup, halen Kırklareli’nde yaşamaktadırlar.
[2] Fikir Kulüpleri Federasyonu, Ekim 1969 Genel Kurulu’nda Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu’na (DEV-GENÇ) dönüşmüştür.
[3] 7 Şubat Akhisar, 10 Şubat Ödemiş mitingleri. (Uşak Eşme’de jandarma tarafından yakalanıp ağır bir işkenceye uğradığı, aleyhine açılan davada mahkûm edilip 1970’te 2 ay cezaevinde yattığı bilinmektedir). Mahir Çayan bu çalışmalarda kısa süreliğine bulunmuş, sonrasında Ankara’ya dönmüştür[5] Bu inisiyatif gerek Ege gerek Karadeniz bölgesinde 1970 ve devamında güçlenerek devam etmiş, yerelde ve ülke çapında anti-faşist dayanışma/direniş bilincinin gelişmesine yönelik faaliyetler yaygınlaşmıştır.
[6] SBF-DER’den Yunus Isın ve Hasan Hüseyin Özkan’a verdiği 30.11.2008 tarihli röportajından alıntı; “...Mahir Çayan bizim liderimizdi, çünkü … en çok okuyan, … pratikte ve teoride en çok üreten Mahir idi.”
[7] ADYÖD’ün devrimci demokratik perspektifle kitleselleşmesi, AYÖD, SBF Öğrenci Derneği yönetiminin alınması, v.b.
[8] 28 yaşındaki Nasuh ve 30 yaşındaki Oğuzhan daha o günlerde “ihtiyar” olarak anılmaya başlanmıştı.
[9] Nasuh Mitap 1974 yazında tanıştığı ve 1975 yazında nişanlandığı SBF 2. Sınıf öğrencisi Alime ile 1976 Ocak Ayı’nda Salihli’de evlenmiş, Ekim 79’da bir oğulları olmuş ve oğullarına Kızıldere’de katledilen Ertan Saruhan’ın adını vermişlerdi. Alime de 12 Eylül’de gözaltına alınmış ve Mamak’ta 14 ay kadar tutuklu kalmıştır.
[11] Son döneme dair kimi tespitlerinden kendi ifadesiye “özetin özeti” örnekler vermek gerekirse;
- 1992 Çiğli Yerel Seçimi değerlendirme broşüründe, Devrimcilerin seçimler bağlamında gericilikle ve faşist eğilimlerle mücadele yöntemi önerisini: “Bunalımdan ve umutsuzluktan gerici akımlara ve faşist eğilimlere yönelenlerin sayıları hızla artıyor. Gericilikle, faşist eğilimlerle en etkili mücadele, devrimcilerin toplumsal kurtuluş projelerini halka anlatmalarıyla yapılabilir. … (Devrimciler) Sömürücü, baskıcı, çürüyen, kokuşan düzeni eleştirerek daha üst, daha insanca bir düzeni, sömürüsüz, eşitlikçi, özgür bir toplumun gerekli olduğunu anlatmalıdırlar. Özetle, devrimciler gerçek demokrasi istemelidirler. ...” şeklinde özetlemektedir.
- Kendi tanımıyla “popüler sol” veya “liberal sol” olarak tarif ettiği (sonradan bir kısmı “yetmez ama evet” olarak tezahür eden) yeni sol yaklaşımların elde kalan mevcut sol/sosyalist nüveyi zedelemekte olduğu, kendisinin bu eğilimler karşısında “hem Marksist hem Leninist Geleneksel Solcu” olarak tanımlanmayı tercih ettiğini ve böyle devam edeceğini, ((Tartışma süreci), Nisan 2007, Kasım 2008, Eylül 2010)
- Laiklik başta olmak üzere hak ve özgürlükler bağlamında Cumhuriyet değerlerinin bugünkü koşullarda savunulması gereken asgari kazanımlar olduğu, sol siyasetin bugün Kemalizm ile mücadele etmesinin anlaşılabilir olmadığı, zira somut durumun tahlilinde artık “Kemalist Devlet” olarak tanımlanabilecek bir toplam da kalmadığı, solun ilk planda dinci-gericilik, kapitalizm, emperyalizm ve faşizmle mücadeleyi hedef alması gerektiği (2004, Nisan 2007, Kasım 2008)
- Siyasal islamın ileride baskıcı ve faşist uygulamaları ağır basan bir gaddarlığa bürünebileceği, Ergenekon v.b süreçlerde yargılanan aydınlara, gazetecilere ve askerlere yapılanlara karşı duyarsız olunamayacağı, bu kişilerin (ayrı bir kriminal/ faşist tutumu olanların bu suçlarından yargılanması gerektiği şerhiyle) güncel kamplaşmada hak ve özgürlükler paydasında desteklenmesi ve hukuksuzluklara karşı çıkılması gerektiği, (Kasım 2008, Eylül 2010)
- Sermaye/kaynak akımının devinimine bağlı olarak, tüm Ortadoğu’yu kapsayan mezhepçi ve daha gerici bir dip dalganın su yüzüne çıkacağı, devrimcilere bu akımlarla mücadele görevi düşeceği, (Mayıs 2011)
Bu biyografı, Nasuh Mitap'ın arkadaşları tarafından hazırlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder